MASKE MACERALARIM - 22 - MİZAH - YAZI


Bu bir komplo değerli dostlar.
Teorisi değil kendisi.

Bana kurulmuş bir tuzak.
Aslında ben komplo teorilerini de severim.
İnsana çok yönlü bir bakış açısı kazandırır, konuya vakıfsanız eğer.
Değilseniz kafanız karışabilir.
Ama benim değil.
Neyse sonuçta bizimki teori değil, gerçek.

Bu arada baş rollerini Mel Gibson ve Julia Roberts'in paylaştıkları Komplo Teorisi adında bir film izlemiştim uzunca bir zaman önce.
Nasıl olsa 'boş gezenin boş tayfalarıyız' şu günlerde.
'İzlemediyseniz izleyin o filmi' derim.


Doğrusu şu ki;
Maske Maceraları’mın, ben maske tedarik edinceye kadar yılmadan-usanmadan süreceği bilinmiyor muydu?
Bu karar ‘Maske Maceraları’mı bitirmek için alınmadı mı?
Netekim (12 Eylül’ün etkileri bunlar, kolay geçmiyor) maske satışına yeniden yol verilerek bunun önüne geçilmesi plânlanmadı mı?
Biliyorlardı ki, maskeler elime geçtiğinde, Maske Maceralarım da söz verdiğim gibi son bulacak.
Bilenler bilir.
Bilmeyenlere ilân edilir.
Ben sözüne sadık bir kuluyum Allah’ın.
Keh keh…
Yazılarım ne etkiliymiş be.
.
Ancak umarım bu sefer de parasal maceralarım başlamaz.
Çünkü bundan 2 ay önce bir eczaneden maske almaya kalkışmıştım da, beşi elli Liraydı.
“Yanında promosyon olarak soda da veriyor musunuz?” diye sorduğumda “Niye?” diye soruya soruyla cevap vermişti şaşkın eczacı çocuk.
-Sodasız nasıl sindirmemi önerirsiniz bir sağlıkçı olarak?
İnşallah öyle olmaz.
Sokakta yaşayan adam da, kadın da kolaylıkla ulaşmalı maskelere artık..
Neyse…
Geçelim esas hikâyemize.
Bundan 3 ay kadar önceydi.
Bir bankada işlem yapıyorum.
Veznede sempatik, gencecik bir kız.
Stajyer mi bilmem.
Öyle güler yüzlü, öyle sevimli.
İnsanın içini ısıtıyor.
İşlem yaptıkça, işlem yapmak istiyor insan.
Nitekim (aha bu kez başardım) ben de 4 ayrı işlem yaptım ki -gerçi yapmak zorundaydım- bütün bu işlemler sonunda bir miktar parayla çıktım bankadan.
O sevimli kıza, sempatikliği ve müşteri ilişkilerindeki başarısı nedeniyle teşekkür ederek elbette.
Çok mutlu olduğunu hissettim.
Hep aynı rutin, robotlaştıran işler...
Doğaldır ki bir içten gülücük bile mutlu etmye yetiyor insanları.
Aradan 2 saat geçmişti ki, bankadan bir telefon...
Ağlamaklı bir ses..
‘Kudret bey çok özür dilerim, yanlış bir işlem yapmışım. Küçük bir miktar fazla ödemişim size.
-Vallahi hiç farkında değilim. Biliyorsunuz saymadım bile aldığım parayı. Lütfen üzülmeyin. Yakındayım zaten. Hemen geliyorum.
Hemen gittim.
Ya ne sevimli kız.
Dudaklarında koca bir gülücük.
Gülücük dudaklarında ama, gözler ağlamaklı.
-Size 60 TL fazla ödemişiz Kudret bey.
-Canın sağolsun, olur. İnsanlık hali, 60 milyon değil ya.
İade ettim parayı, çıktım bankadan.
Yine içimde leylâklar açıyor.
Fakat bir yarım saat kadar sonra bu kez bizzat bankanın müdürü arıyor.
“Arkadaşımız hesapları hep yanlış yapmış. O altmış lirayı size iade etmemiz gerekiyor. Lütfen tekrar gelin Kudret bey” diyor.
“Ya nedir ki, olabilir” diyorum.
Şimdi adam ‘60 TL için koşturup geldi’ demesinler diye, bir çay ocağında bir kaç çay içip biraz vakit geçirmek suretiyle aheste aheste bankaya gittim.
Bu kez direkt müdür odasına…
Bizim kızın önünden geçerken baktım neredeyse ağlayacak. Öyle düşmüş yüzü.
Gözlerime bakamıyor, utanıyor.
Uzandım tezgahtan, “Bak hiç önemli değil. Hepimiz yanlış yaparız. N’olur üzülme” dedim.
Ve müdürün karşısındayım.
Müdür özür dileyerek, kızın yanına götürdü beni “Arkadaşımızın kafası karışmış” dedi.
“Ne var bunda?” dedim. “Hepimizin oluyor. Bu kadar yoğun bir çalışma ortamında çok mümkün. Önemli değil ki. Sonuçta düzeltiliyor. Hem onun hiç bir kabahati yok. Ben yükledim bir sürü işlemi ona. Zaten nasıl yorgun olduğu anlaşılıyordu halinden. Lütfen unutun bu konuyu. Bu nedenle ve benim yüzümden kızmayın ona. Olabilir. Olabilir.”
Müdür, “tamam” diyor ve rahatlatıyor beni.
Kız 60 TL’yi iade ediyor ve gözlerinde minnetle uğurluyor, alışık olunmadık bir şekilde.
Sonra n’oldu biliyor musunuz?
O bankaya her gittiğimde ve beni görünce dudaklarına kelebekler konmuş bir küçük kız…
Ve ruhu bütün ağırlıkları geride bırakmış bir koca adam.
Ben...
Her seferinde, 'sıra numaram onun veznesinde yansın' diye heyecanla bekleyen ben.
Gelelim bundan 1 hafta kadar öncesine…
Saat 19.00 gibi…
Kızla karşılaşıyoruz bir marketin önünde.
10 saat kadar maskeli çalışınca sıkılmış-bunalmış olacak ki, maskesizdi.
Ben de ise, ceza yememek için takılmış, çeneyi-burnu kapatan bezden (çoraptan değil), kendi yaptığım göstermelik bir maske...
Kız beni gördü ve yine çok güzel bir gülücük gönderdi biraz uzaktan.
Ben de ona gülümsedim.
Ertesi gün yine bankada işim vardı, gittim.
Onun veznesinde sıra geldi şansıma.
“Merhaba nasılsınız” dedi ve ekledi: “Dün size selâm verdim, beni gördünüz, ama cevap vermediniz.”
-Şu an ağlattın beni farkında mısın? Her ağlamada yaş dökülmez insanın gözlerinden.
“Yooo” dedi.
Maske müsfettesini çenemin altına indirdim, ”Bak dudaklarıma, anlayacaksın” dedim.
“Evet ifadeniz ağlamaklı” dedi.
Maskeyi tekrar kaldırıyorum ve kapatıyorum yüzümün yarısını.
“Ya şimdi?”
“Bilmem ki” diyor.
Tekrar indiriyorum maskeyi.
“Aaaaa gülüyorsunuz” diyor ve o da gülüyor.
Ah kahpe virüs ah!
İnsanlarla temasımıza bile mesafe koydun.
Çocuklarımıza sarılamaz olduk.
Öpmeyi özledik onları öpmeyi
Yetmedi.
Şimdi de lânet maske marifetiyle…
GÜLÜŞLERİMİZİ BLOKE EDERSİN
Ah!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KANDIRA'LI BİR ÇİNGEN - MUSTAFA KANDIRALI - YAZI

MİLİTARİZM, ASKERİ DARBELER, DEVRİMLER - YAZI - SİYASİ

MOMMY MOMMY - YAZI

DAHA 13 KERE İNTİHAR EDEBİLİRSİN - YAZI

> BABAYIM BEN - ŞİİR

BİR YALAN TAKTİK - İYİ POLİS - YAZI - POLİTİK

HAY BEN BÖYLE TOPLUMUN - KISA YAZI