ALGIDA SEFALET VE SEFALETİN GÖZYAŞLARI - YAZI
YA
DA
ALGI
MANÜPLASYONLARININ SEFİL İNSANCIKLARI
Konu
ağır.
Bense
bir akademisyen gibi ele almaya niyetli değilim.
Zaten
akedemisyen de değilim.
Hayat
akademisindeki kariyerimin tamamlanabilmesi için daha çok yolum var.
Ömrüm
yeter mi bilmem.
Algı
konusundaki algınız nasıldır?
Algı’nın çokça içine düştüğü sefaleti ve isteyerek istemeyerek (bilinçli-bilinçsiz) kendi daracık dünyaları ve bakış açılarıyla algı
manüplasyonu yapanları yazacağım bu nacizane yazıda.
Ortak
tanım üç aşağı, beş yukarı şöyle:
Bilgiyi
seç, al, yorumla.
Önce
‘al’, sonra ‘gı’ ekle.
Ve
söylenenleri gıdıkla.
Maalesef
bizde ilk adım gayet iyi gerçekleşiyor da, ekleme ve yorumlama kişiden kişiye
değişmekte.
Yani
ortaya çıkmış bir olay, duyu organlarına sahip herkes tarafından genellikle
aynı şekilde alınıyor, gerekleri eklemeler yapılıyor ve bambaşka bir olay
olarak yorumlanıp tekrar alıcılara sunuluyor.
Her gün,
her dakika yaşıyoruz bu durumu.
Televizyonlarda, telefon görüşmelerimizde, arkadaşlarımızla muhabbetlerde, dedikodularda, baktıklarımızda,
duyduklarımızda, kokladıklarımızda, tattıklarımızda, dokunduklarımızda, hayatın
her alanında…
‘S’
diyorsun , daha sonunu getirmeden ‘bu seksopat’ diyor.
‘İzbe’
diyorsun, ‘ Zaten biliyordum ibne olduğunu’ diyor.
Velhasıl-ı
kelam neye bakıyoruz, ne görüyoruz, ne söylemek istiyoruz, ne söylüyoruz, ne
demek istiyoruz, ne anlıyoruz, ne anlaşılıyor?
Herkes
kendi geçmiş yaşantısındaki deneyimlere, bilgilere ve tecrübelere göre algılıyor
başkalarının anlatmak istediklerini.
Duyumsama
herkes için aynı olsa da, yapılan ilâveler, yorumlar hep farklı oluyor.
Dolayısıyla kapanmayacak mesafeler
ortaya çıkıyor, gerçekle algı arasında..
Adam
‘Bunu demek istemiyorum’ diye feryat etse de fayda etmiyor.
‘Hayır
sen bunu demek istedin yalancı’ deyip linç ediyoruz.
Duyumlarımıza kendi düzeyimize göre anlamlar
yüklemeyi çok seviyoruz..
Çoğu kez, maalesef çapsız, küçük ve sefil
anlamlar...
Anlamın derinliğini kavrama becerisi ve
yeteneği eksik insanımızda.
Yani çoğu zaman bu sefil durum, kendi çapsızlığımızın, küçüklüğümüzün,
sefilliğimizin sonucunda ortaya çıkıyor.
Böylece tepkilerimiz de kendi anladığımız biçimiyle
oluşuyor.
Hiç kızılmayacak bir şeye kızıyor, bizi destekleyici söylemleri bile, tam tersine
bize karşıymış gibi algılıyoruz.
Algıda yetersizlik mi bu?
Belki çoğu zaman öyle.
Ama bir de, algılarımızın doğru olmadığını bilsek de, menfaetlerimiz öyle olması gerektiğini söylüyor.
Yani yalanlarımızla süslememiz gerektiğini algılarımızı...
- Merhaba nasılsın şeker?
- Bana 'şeker' dedi, ahlâksız.’
‘Nasılsınız?’ diye nezaket gösterip soruyorsun hanımefendiye.
‘Sana ne terbiyesiz, nasılsam nasılım’ diye
cevap gelebiliyor.
Yanısıra bi çalım, bi çalım…
Telefon çalıyor, çalanın telefon olduğunu
biliyoruz ama, kilisenin çanı olduğunu iddia ediyoruz.
Böyle bir tanımlama var mıdır bilimsel
literatürde bilmem ama, bence bu durum, algıda yalancılık.
Ve maalesef bizim insanımız arasında çok
yaygın.
Dalkavukluk yapacak değilim, hem de çok yaygın.
Uyarıcılarımızın yetersizliği ile uzak-yakın ilgisi
yok bu durumun.
Sorun algımızda değil, kişiliğimizde,
karakterimizde, yalancılığımızda, bencilliğimizde, çıkarcılığımızda…
Hayatı
algılayışımızda.
Neyi nasıl anlamamız gerektiğine önceden karar
vermişiz zaten.
Geriye duyumlarımızı, yani gerçeği nasıl deforme edeceğimiz kalıyor.
O da, biz yalanı ilke edinmişler için gayet kolay.
- - İdlib’e girmemiz yanlıştır.
- Vay vatan haini.
- Libyaya güç göndermek doğru değildir.
- Vatana ihanet bu.
- S400'ler alınmasaydı keşke.
- Sen vatanını bile satarsın.
- Kasaplarda et fiyatları artmış,
- Zaten kasapların hepsi vatan haini değil mi?
- Adam savaşlara karşıymış.
- Pis, korkak, şerefsiz.
- Patates…
- Vatan haini
- Termosifon...
- Vatan haini
- Dolar
- Vay vatan hainleri vay!
- Ferhunde hanım bir adamla plajın cafesinde görülmüş.
- Orospu.
- Üstelik bikiniliymiş.
- Orospunun dik alası
- Adam kadına 'günaydın' demiş
- Kocacığım bana asılıyor.
Vay pis zampara.
- Kasiyer kız müşteriye gülümsemiş.
- Adama cinsel mesaj veriyor.
Ortada bütün bu değerlemelere neden olabilecek
somut hiçbir veri yokken suçla gitsin.
Sonra bu çamur nasıl temizlenecek ki…
Ben buna bilinçli algı diyorum.
Kendi istediğin biçimiyle algıla.
Çünkü öyle algılamak istiyorsun.
Bu senin çıkarlarına, menfaetlerine daha uygun
düşüyor.
Bir yalanla sarmala olsun-bitsin gerçekleri.
Millet de öyle bilsin.
- Öyle bir şey yok kardeşim, nerden çıkartıyorsun?
- Hayır var. Beni kandıramazsın.
- Yahu 'yok' diyorum
- Vardır vardır, zaten tipin de kayık senin.
Dışımızdan uyarıcıdan gelen uyarımları aldık.
O
küçücük beynimize ilettik.
Duyum haline getirdik.
Ses, ışık, koku, basınç,
hareket, nesne vb…
Ve algı duyumları alıyor, uyarıcılara yeni anlamlar yüklüyor.
Çokça da önyargılar giriyor devreye..
Ve o algısını destekleyecek yeni uyarımlar
arıyor.
Kadın orrospu, baksana ne biçim kısa
giymiş.
Adam flarmoni şefi.
Bizim hamşo için borazancı.
Kadın zerre kadar çekici değil.
Ama şöyle iddia edebiliyor:
- Bak nasıl baktı, bana asılıyor.'
- Yok kardeşim yok dünya dursa mümkün değil.
- O halde neden öyle bakıyorsun yermiş gibi salak.
- Size bakmıyorum hanımefendi
- Pis yalancı. Bana baktığını görmedim mi sanki?
- O tarafa bakıyordum ama, emin olun sizi görmüş bile değilim.
Çünkü aslında bu kadının istediği erkeklerin
kendisine alıcı gözüyle bakmaları değil mi?
Yorumlamalarını da buna göre yapıyor elbet.
- Canım nasılsın?
- Bana 'canım' dedi beni seviyor.
Hadi ordan…
Kişinin önceki yaşantısı, ihtiyaçları, öğrenme
durumu, beklentileri, eğitsel ve kültürel seviyesi, içinde bulunduğu çevre, mesleği, değerleri, dini inanışları, politik- ideolojik yönelimleri algıya yön
veriyor ve hatta çok adil ve objektif bir kişiliğe sahip değilseniz sizi yönetiyor.
Bir portakalı gösterin.
Biri için meyve.
Biri için C vitamini, biri için pazarda
satılacak mal, kazanılacak para, biri için güzel bir meyve suyu, biri için de 'ah parası
olsa da çocuklarına alsa'...
Alın size binlerce seçenek.
Hepsi doğru.
Ama 'adam bana işaret yaptı' derseniz, gerçeğin tahrifatı olmuyor mu?
Kısaca yetenek midir algı?
Evet yetenektir.
Ama bizim toplumumuzda, değişime uğramış
ve yalan uydurma yeteneği haline gelmiştir.
Duyum bir yorumlama, anlama
gerektirmez.
Çünkü gerçeğin kendisidir.
Ama algı öyle mi?
Tümüyle anlama ve yorumlamadır..
Bazen bakarsınız görmezsiniz.
Olamaz mı?
Hepinize olmuştur.
- Selam vermedin bana, beni önemsemiyorsun.
- Değil kardeşim inan görmedim seni.
- Nasıl görmedin bana bakıyordun.
Ben farkında mıyım nereye baktığımın?
Demek
istemem şu ki sevgili okuyucular;
Allah
Allah o değil, o değil.
Demek
istediğim o değil.
Yahu 'o değil' diyorum size.
Allah
kahretmesin sizi e mi?
Yani yalanlarımızla süslememiz gerektiğini algılarımızı...
Hayatı algılayışımızda.
- Bak nasıl baktı, bana asılıyor.'
Çünkü gerçeğin kendisidir.
Tümüyle anlama ve yorumlamadır..
Ben farkında mıyım nereye baktığımın?
Yahu 'o değil' diyorum size.
Yorumlar
Yorum Gönder