MASKE MACERALARIM - 13 - 22.04.2020 - MİZAH - YAZI

Maskelerim gelmedi, gelmiyor, gelmeyecek…
‘Tamam pes ediyorum, göndereceğim 10 TL bağışı, gönderin maskelerimi’ desem, mümkünü yok.
Silip-atmışım bağışa ilişkin mesajları.
Felâket hırslandım.
Ben bu maskeleri ne yapıp-edip almalıyım.
Onur meselesi oldu artık, almalıyım.
Ya herro, ya merro…
Almalıyım.
Değişik plânlar kafamda.
V plânımı atlayıp, direkt W plânıma geçmeliyim.
Kararı verdim ya rahatlıyorum.
Biraz riskli bir plân ama, hayatın kendisi risk değil mi zaten?
Plânımı uygulamak için bazı malzemelere ihtiyacım var.
Tebeşir tozu ve enfiye…
Tebeşir tozu yutulduğunda vücuda giren bu madde, yabancı olarak algılanıyor.
Bu yüzden bedendeki sistem geçici olarak ateşi yükselterek antikor miktarını arttırıyor.
Yani geçici olarak vücut ateşi yükseliyor.
Bir kandırmaca yani.
Çocukluğumuzda cin fikirli bazı arkadaşlarımız sırf okuldan kaytarmak için bu yola çokça başvururlardı.
Benimse içimde kalmıştır hep.
Ama bak, hayat ne imkânlar çıkartıyor insanın karşısına, sırf ‘içimizde patlamasın’ diye ‘yapamadıklarımız.’
Sanırım tebeşir kullanmanın okullardan kaldırılmasının en önemli nedenlerinden birisi de bu.
Enfiye ise, toz haline getirilmiş tütünün burun deliklerine çekilmesi yoluyla, çekeni defalarca ve burnunu temizleyene dek hapşırtan bir yönteme deniyor ki, babam çocukluğumuzda bunu sık-sık yapardı.
Ardından defalarca hapşırırdı.
Pek anlayamazdık niçin yaptığını ama, çok keyif aldığı belliydi.
İnanır mısınız, ben de çok severim hapşırmayı.
İşte plânımın bütün gerektirdikleri bu.
Çok masrafsız.
Öksürük taklidi ve ağrı sızlanmaları için herhangi bir malzemeye ihtiyaç yok zaten.
Beni kendi evimde karantinaya almalarını sağlayacağım ve bu nedenle mutlak surette ihtiyacım olan maskeleri de bizzat kendilerinden alacağım.
Çare yok, verecekler.
Sonuçta yalnız değilim evde üç kişiyiz.
Pozitif bir kişinin çocuklarının ortamında maskesiz dolaşması beklenemez, öyle değil mi?
Zaten halihazırda karantinada değil miyiz?
İşyok, güç yok.
Market ve köpek gezdirme dışında sokağa çıktığımız da yok.
Hem zaten 4 günlük sokağa çıkma yasağı da başlıyor ki, bu karantina kararı benim hayatımda hiçbir etki yaratmayacak.
Girerim evde 14 günlük karantinaya, olur-biter.
Bir sürü de maskem olur böylelikle.
Ne plân ama…
Tebeşiri aşağıdaki kırtasiyeden kolayca temin ettim.
Ve onları annemden kalan tarihi havan marifetiyle toz haline getirdim.
Tütün desen zaten var.
Ve Corona için verilen Call Center’ı aradım.
Başladık robotla konuşmaya:
-Nasılsınız Kudret bey?
-Valla hiç iyi değilim.
-Neden ne oldu?
-Neler olmadı ki.
-Ateşiniz kaç?
-38,5
-Kuru öksürüğünüz var mı
-Hem de sonbahar yaprakları gibi, kupkuru?
-Hapşırıyor musunuz?
-Komşular bile şikâyete geldiler ‘Artık yeter’ diye.
-Ya ağrılarınız?
-Dayanamıyorum, aman-off…
-Lütfen derhal maskenizi takınız ve en yakın devlet hastanesine başvurunuz.
-Başvuracağım ama maskem yok kusura bakmazsınız artık.
Ve ‘Corona’sız günler’ dileyerek kapatıyor güzel robot arkadaşım telefonu.
Sinsi plânımı uygulamaya koyabilirim artık.
Keh, keh…
Hazırlanıyorum ve bir miktar tebeşir tozunu suya karıştırıp içiyorum.
Bir müddet sonra ateşim yükselmeye başlıyor.
Ve sigaradan boşalttığım tütünleri burnuma çekiyorum.
Atladığım gibi arabaya hastaneye.
Hapşırmaktan gebereceğim neredeyse.
Araba kullanmak tam bir zûl haline geliyor..
Çevredeki bütün sürücüler şaşkın şaşkın bana bakıyor.
Hastaneye geldim ve park ettim aracı.
Arabadan iner-inmez millet kaçışmaya başladı çevremden.
Virüs değil ama, bu aşağılanma duygusu öldürecek beni.
Gelmişken psikiyatriye de mi uğrasam?..
Sanki bir tören alanındayım ve aralarından geçerken vatandaşlarımın, Musa’nın denizi yardığı gibi insanları yara yara ilerliyorum.
‘İşte lider olmak’ böyle bir şey’ diye geçiriyorum içimden.
Kapıdaki görevli ‘Sakın yaklaşma’ diye uyarıyor.
Bu insanlar benden ne istiyor?
Daha yeni duş yaptım.
Uzun bir çubuğun ucunda bir maske uzatıyor.
Yihhuuuu…
Amacıma ulaştım.
Daha hastaneye girmeden kaptım maskeyi.
Tam dönüp gideceğim, fazla yaklaşmadan ateşimi ölçüyor.
Robota yalancı çıkmadım Allah'tan.
38,5.
Yok yaaa!...
‘Derhal karantinaya alınmanız lâzım’ diyor, 'Yaklaşmadan beni izleyin.’
‘Evet... Galiba’ diyorum. ‘Tabii test sonrası evde karantina gerekiyor. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum zaten.’
Görevli beni zemin katta boş bir odaya götürüyor. ‘Testiniz yapılacak ve burada 14 gün boyunca karantinada kalacaksınız. Doktorlar gelecekler birazdan.’ diyor ve ekliyor, ‘Ailenize haber verin. 14 gün boyunca görüşemeyeceksiniz.’
‘Ama, yani, şey… Neeeeeeee?….’
‘Yer işgal etmeme ne gerek var, ne lûzum var canım. Ben evde karantinaya alırım kendimi.’
Daha sözümü tamamlayamadan görevli kapıyı üstüme kilitliyor ve gidiyor.
‘Ama ben … Ben tebeşir tozu yuttum yanlışlıkla, enfiye kokladım. Ama ben hasta değilim. Virüslü değilim ben.’
Kurtarın beni, kurtarın!
İmdat!
İmdat!
İmdat!
Sesimi duyan yok mu?
Kimse yok mu?
İmdat!
İmdaaat!
İmdaaaaaatttttttt!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KANDIRA'LI BİR ÇİNGEN - MUSTAFA KANDIRALI - YAZI

MİLİTARİZM, ASKERİ DARBELER, DEVRİMLER - YAZI - SİYASİ

MOMMY MOMMY - YAZI

DAHA 13 KERE İNTİHAR EDEBİLİRSİN - YAZI

> BABAYIM BEN - ŞİİR

BİR YALAN TAKTİK - İYİ POLİS - YAZI - POLİTİK

HAY BEN BÖYLE TOPLUMUN - KISA YAZI