UMUT DEDİĞİN - YAZI
Bu kez yine bir mola aralığında, Şişli camisi'nin orada, bir cafede çayımı yudumluyorum.
Namaz saati...
Caminin dışında, yolda alabildiğine uzanan bir namaz kuyruğu.
Gelip geçenin trafik içinden, arabaların arasından atraksiyon yaparak yürümek zorunda bırakıldığı bir sakat anlayışın panoraması.
Bu ülkede 100.000'i aşkın cami yok mu?
Camilerin pek çoğu Cuma'da bile boş kalmıyor mu?
Ve her camiiye çok yakın mesafelerde başkaca camiler bulunmuyor mu?
O halde neden?
Neden yol ortasında ve milletin hürriyetini de ihlâl edercesine bu uygulama?
İnsanların kendi ibadetleri dışında hiç bir şeye saygıları yok mu?
Ya da 'biz bunu yaparız, siz müdahale edemezsiniz' mi demek isterler?
'Yetkiler bile bize, zaten dokunamazlar' güveni mi?
Ne demek isterlerse istesinler.
Bu ibadet samimi değildir.
Ve ben, bu hareketle onların saygısızlıktan öte, insan hak ve özgürlüklerine inanmama, dini inançlarını dayatma, onlarla bir davranmayanları ötekileştirme ve dini aidiyetin onlara verdiği özgüvenin getirdigi cüretkârlık görüyorum.
Ve maalesef, en azından ben bu hayatı terkedene kadar da, bu işlerin düzelecegine dair bir umut emaresi görmüyorum.
Belli ki gözlerim açık gideceğim.
Çünkü umut, örgütlenmedikçe gerçekliğe ulaşamaz.
Örgütlenmedikçe, kof söz, lâkırdı, oyalamaca ve kandırmacadan öte hiç bir anlam taşımaz.
Tıpkı milli piyango aldığınızda içinizde oluşan umut gibi.
Ya çıkarsa?
Fakat çıkmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder