BİR TARTIŞMANIN ARDINDAN - YAZI
Bu yazıyı buraya almalı mıydım, bilmiyorum.
Ama arşivlenmedikçe yok olmaya mahkum oluyorlar ki, binlercesi yok artık yazdıklarımın.
Böylece anlık duygularda yok olmuş oluyor maalesef.
Kimseyle paylaşacak değilim.
Kimse de girip okuyacak değil.
Ama belki ilerde siz, tekrar okumak ve o günkü tartışmamız sonrasında daha da yakınlaşarak gelişen ilişkilerimizi yad etmekisteyebilirsiniz.
Her gün mutlaka bir şeyler yazarım.
Bir şeyler yazarım ve paylaşırım.
Siz farkında olsanız da, olmasanız da, bu yazmaların içinde siz de olursunuz çoğu kez.
Ama bu kez direkt size yazacağım.
Paylaşmak için değil.
Kızlarımsınız.
Anneniz “Onun tanrıları kızları” derdi.
Bu doğrudur.
Benim tanrılarım sizlersiniz.
Bugüne kadar tabii ki tartışmalarımız olmuştur.
Tartışma olmaksızın, tek seslilikle yürüyen insan ilişkisi olamaz çünkü.
Ama tek bir kere olsun size hakaret ettiğim, fiske vurduğum vaki değildir.
Değil mi?
Fazla bir şey de istemişliğim olduğunu sanmıyorum.
Hatta anneniz şunu da söylerdi: “Ona kızlar su götüreceğine, o kızlarına su götürür. Kızlarının hizmetçisidir.”
Anneniz beni iyi tanımış.
Sevdiklerime ve özellikle kızlarıma hizmet etmekten hiç kaçmadım, hiç gocunmadım.
Tersine mutlu oldum.
Ama dedim ya, zaman zaman hafif işler de istemedim değil.
Ağır olmayan hafif işler.
Onca yorgunluğun arasında, 3-4 paketi araca kadar taşımamak için, birinizin apartman girişinde bana paketleri vermenizi istediğim gibi.
Ama maalesef halâ anlayabilmiş değilim.
Bunun için yıkanmış olmak niçin gereklidir.
Genç kız olmak niçin önemlidir bunun için?
Apartman merdivenlerinden inilecek ve kimseyle görüşmeden, kimseyle muhatap olmadan kapı önünde çantalar arabaya verilecek.
Lütfen bu konuyu biraz muhakeme edin.
Bu iş için gerçekten yıkanmış olmak gerekiyor mu?
Yardım etmenin herhangi bir gerekçesi olamaz.
Gerekçesi varsa, gerekçe değil bahane olabilir ancak.
‘Yıkanmam lâzım’ ise asla bir gerekçe olamaz.
Günlerdir eve leş gibi geliyorum.
Ellerimle yerleri süpürüyorum.
Çok mutlu olduğum söylenemez ama, yapmam gerekiyor ve yapıyorum.
Bugün o apartmanın merdivenlerini sanırım 20 kere çıkıp indim.
Bir mahalleli şöyle dedi: “Abi otur biraz, yapman gerekmiyor bütün bunları.”
‘Gerekiyor’ dedim ve yaptım.
Hakkımda yazılmış 5 kadar öykü var.
Bunlardan ikisi, benim hiçbir işimi ertesi güne taşımamamla ilgili.
Yani yapmam gerekeni ertelemeden yapmam.
“Bu işi de bitirdin, ohh!” diye takılırlardı.
Çünkü ertelediğinde, ertesi gün üstesinden gelemeyeceğin kadar ağırlaşıyor işler.
Neyse…
Bir de şu üslup konusuna değinmem gerekiyor.
Üslup hakkında çok yazı yazdım.
Pek çok toplantıda konuşma yaptım.
Yazdığım yazılar pek çok yerde kullanıldı.
Hiçbir zaman, hiçbir yerde ve hiçbir gerekçeyle üslubumu bozmadım.
Ve en çok da bu yönümle takdir gördüm.
Dinlemesini bilen, gereksiz konuşmayan, nezaketini bozmayan, bağırıp-çağırmayan, hakaret ve küfre bile üslubunu bozmadan cevaplar verebilen, alttan alabilen, hoşgörülü davranabilen, insanlara saygılı biri olarak…
Bunları kendimi övmek için söylemiyorum.
Ama böyle.
Zaman zaman benim de çığrımdan çıktığım olmadı mı?
Oldu.
Ama kendimi frenlemem gerektiğini hiç unutmadım.
Üslup öyle bir şeydir ki; haklıyı haksız, haksızı haklı kılabilir.
Esasın önüne geçer çoğu kez.
Üslup kötüyse eğer, söylenenlerin doğru olmasının hiçbir önemi kalmaz.
Çünkü kimse seni dinlemez.
Bir de üstesinden gelinemeyen tartışmaların bitirilme yöntemidir aslında.
Bozdunmu üslubunu, tartışma biter.
Zaten söyleyebilecek bir şey bulamayanlar, üslubun arkasına sığınıldığında tartışmaların sona ereceğini çok yi bilirler. .
Çok masum bir istekten cinnet getirirsiniz.
Bu nasıl bir şey?
Hiç birşey isteyemeyecek miyim sizden?
Anlık bir öfkeyle söylenmiş sözlerdi, biliyorum.
Ama yine de hak ettiğimi sanmıyorum.
Uzunca bir süre sevilmediğim hissine kapıldım.
Sözler kalpte takılıp kalıyor çünkü.
Nisan’la hiç konuşamaz oldum.
Naz hemen araya giriyor.
Bırakmıyor tartışalım.
Ve hemen ardından cinnet geliyor.
Ve sonra Nisan’a yansıyor.
Üzülüyorum ve endişeleniyorum.
Ne konuşabiliriz bu durumda?
Nasıl konuşabiliriz?
‘Bunca öfkenize neden olacak ne yapmış olabilirim?’ diye kendimi çok sorguladım.
Topu topu 3 kez bu düzeysizlikte bağrıştık sizinle.
Ama ağır geliyor.
Öfkenizi kontrol edemedikten sonra, nasıl olabilecek hayatınız, endişeleniyorum.
Öfke kontrolü son derece önemlidir.
Kendiniz için de, muhatabınız için de .
Bu durum tarafları kırmak, üzmek dışında bir işe yaramıyor.
Ve ben çevrede sizin bağırtılarınızı duyanlardan da son derece utanıyorum.
Kafamı eğip geçiyorum önlerinden.
Oraya bir daha adım atmaktan utanıyorum.
Çocuklarına şiddet gösteren bir baba gibi hissediyorum kendimi.
İlk Arıköy’den aslında niçin taşındık biliyor musunuz?
Yine bir tartışma sonrasında annenizin kontrolsüz bağırışları, yanımızdaki Cafer beyler tarafından da dinlenmişti.
Ve ben sokağa çıkmağa utanır olmuştum sonrasında.
Cafer beyi ve eşini gördüğümde yolumu değiştirir olmuştum.
Sanki eşine şiddet uygulayan bir adam gibi hissetmiştim kendimi.
Kimin haklı olduğunun da bir önemi yoktur böyle durumlarda.
Anlamsı cinnet halleri, bizatihi kendisi utanmak için yeterlidir çünkü.
Bir daha olmamalı.
Sizi anlayabileceğimi sanıyorum.
Haklı gerekçelerinizle, hakkınızı teslim etmeyi becerebileceğimi düşünüyorum.
Kendi evimize gidiyoruz.
Mahalle bizi konuşmamalı.
Çünkü bu beni çok ama çok tedirgin ve mutsuz edecektir.
Kendi limanımıza demir atıyoruz şimdi.
Daha dikkatli olmamız gerekmiyor mu?
Sonradan mahçubiyetlerle boğuşmamak için.
Ve bir şey daha.
Şişli’ye kendi evimize gitmek istememin bir başka nedeni nedir biliyor musunuz?
Hayat bir garip.
Hiç benlenmedik şeyler yaşıyor insan.
Annenizin vefatı beklenilir miydi?
Yine olası böyle beklenmedik gelişmeler olamaz mı hayatta?
İşte o zaman göçebe durumda, çaresiz, kiralarda kalın istemedim.
Kendi evinizde olacaksınız artık.
Ne kira ne bir şey…
Kimse size ‘evi boşaltın’ diyemeyecek.
Çok huzurluyum bu konuda.
Çünkü gözüm arkada kalmayacak.
Lütfen öfkenizi frenleyin.
Lütfen konuşmaktan, tartışmaktan kaçınmayın.
Lütfen cinnetle sonuçlanmasın.
Lütfen.
Sizi nasıl sevdiğimi ve hiçbir zaman, hiç bir nedenle sizden vazgeçmeyeceğimi unutmayın.
Sanırım bu yazıda cevap vermenizi gerektirecek bir husus yoktur.
Amacım haklılığımı ya da sizin haksızlığınızı dile getirmek değil.
Sadece hissiyatımı aktardım.
Sizi seviyorum.
Temmuz 2020
Yorumlar
Yorum Gönder