ARABESK DEVRİMCİ BİR MÜZİK TÜRÜ DEĞİLDİR AMA, BİR İSYAN MÜZİĞİ OLDUĞUNA ŞÜPHE YOKTUR - YAZI

BURUN KIVIRMAYIN HEMEN
DİNLEYİN Bİ HELE.
ARABESK DEVRİMCİ BİR MÜZİK TÜRÜ DEĞİLDİR AMA,
BİR İSYAN MÜZİĞİ OLDUĞUNA ŞÜPHE YOKTUR
Onca vizyonda kaldı.
Onca oynadı.
Milyonlar izledi; kendi hayatlarını izler gibi…
Milyonlar ağladı; kendi hayatlarına ağlar gibi…
Bense gitmedim.
İzlemedim.
Evimde ve tek başıma izlemek istedim.
Belki tek başıma ağlamak...
Belki komplekslerimi gizlemek herkesten?
Milyonların çekinmeden ve yüreklice meydanlara taşıdığı kompleksleri…
Ben yüreksiz miydim?
Değil.
Ya önyargılar?
Ya küçümsemeler?
Ya olmaması gereken illetler?
İzlerken sol gözüm doldu ha doldu.
Boşaldı, doldu, doldu, taştı.
Tıbbi bir sorun mudur bilmem.
Belki de sıradan bir sorun.
Film öncesi salataya doğrarken soğanları, sol gözümü oğuşturdum soğanlı ellerimle belki.
Belki…
Gençtik.
Arabeskin ilk yılları.
Devrimciydik, sosyalisttik, militandık.
Arabeskle işimiz olmazdı.
Arabesk ürkütürdü bizi, utandırırdı.
Dinlerdik dinlemesine, ‘Bir Teselli Ver’leri dinlerdik gizlice.
Sonraları Kibariye.
O bitirim, cahil, okuma-yazma bile bilmez, isyankâr Çingene kızı.
‘Kimbilur’.
12 Eylül dönemleri Sezen Aksu.
Arabesk değil miydi aslında.
Kabarırdı duygularımız, şahlanırdı coşkularımız; gözyaşlarımız…
Ve sonraları, yine bir arabesk olarak, önceleri özellikle sol tarafından yıllarca küçümsenen Ahmet Kaya.
Halâ dinlerim.
Hasretle, sevgiyle, acıyla kalbimde...
Ağlamaksa ağlamak; utanmadan, egolarımı yöneterek.
Teselli bulur muyduk bilmem.
Ama yüreklice dile getiremezdik.
Entellektüalitemize halel gelmesin isterdik dar-kısıtlı bakışlarımızla.
Gizimizdi onlar bizim, ifşa edemezdk.
Şimdi de değişen bir şey yok sanırım.
Çünkü sosyalistler entellüktüeldirler ve lumpen tarz müzik dinlemezler.
Sonraları ne akımlar çıktı oysa; bütün dünya varoşlarını kökünden sarsan.
Ve milyonlar dinledi, dinliyor.
Garip, yoksul, varoş, milyonlar.
Gerçek odur ki, arabesk konserleri bizim mitiglerimizden daha kalabalık olurdu.
-TÖB-DER mitinglerini bu genelleme dışına almalıyım. Ve 1 Mayıs tabii-
Ve kitlesi aslında bizim kitlemizdi.
Bizim elimizin tersiyle ittiğimiz işiz-güçsüz, lumpen kitle.
Lumpeni neden dahil etmezdik ki hedeflerimiz arasına?
Hem de bunca lumpenin hayat savaşı verdiği bu topraklarda.
İşçisi, köylüsü, memuru, küçük esnafı, ev kadını. emeklisi, öğrencisi devrim müttefiklerimizdi.
Yani koşul önce çalışıyor olacaksın.
Hem de onbir miıyon işsizin olduğu bu ülkede.
Aşığı, edinememişi, ulaşamamışı, mülksüzü, yoksulu, yoksunu...
Neden böylesi bir kitle küçümsenirdi?
Nasıl bir toplum analiziydi bu?.
Kimler yapmışlardı?
'Lumpen' der geçilirdi; uzak durulurdu.
Oysa acılarımızın ortak kaynağı hayattı.
Arabesk acılardan beslenirdi.
Biz de acılardan beslenirdik.
Bizim acılarımız toplumsaldı.
Lumpen acıları kişisel.
Bir fark da şuydu ki,. onlar kaderciydi, bizler kadere inanmazdık.
Toplumu devrimle değiştirebileceğimizi bilirdik.
Sanırım halâ da bu bilimsel bilincimiz körelmiş değildir.
Ama dedim ya, acılarımız ortaktı.
Aslında bizim toplumsal acılarımızın içinde kişisel acılarımız da vardı.
Değilmi ki, en büyük sevda şairleri bizden çıkmaydı.
En güzel eş, sevgili, çocuk şiirleri bizden çıkmaydı.
Nazım Hikmet'ler, Ahmet Arif'ler bizden çıkmaydı.
Meydanlarda marş gibi okuduğumuz şiirler ve topyekün, haykıra haykıra...
Bu coşkun, bu taşkın, bu acılı, bu kavuşamamış, bu sevdalı, bu var olamamış, bu kendini ve acılarını şarkılarla, şarkıcılarla ifade eden kitleye uzak kalmıştık.
Oysa ne potansiyeldi.
Daha yeni Fransız varoşlarından çıkmışlar ve Fransa'yı alt-üst etmemişler miydi?
Ya Harlemden yayılan siyahlar…
Ne yaman politika.
Biz Bach dinleriz öyle değil mi?
Carll Off, Vivaldi, Mozart...
Ki örneğin Carll Off bir Yahudi düşmanıydı.
Ama ne coşkuyla dinlerdik, belki Türkçe olmadığı için.
Halâ da aynı coşkuyla dinlerim.
Ve Hitler..
Vagner'i çok sever, kitleleri coşturmak için kullanırdı.
Bir de türkülerimiz vardı bizim, özgün türkülerimiz.
Peki o türküler neydi?
Temaları acı değil miydi?
Değişik versiyonu değil miydi arabeskin?
Marş da dinlerdik biz.
Pop-rock bile dinlemeye çekinirdik açık açık.
Kültür, burjuva kültürüydü çünkü.
Ama rakıları doldurunca unuturduk ne kültürü olduğunu, bizi uçuran şarkıların.
Neden pop dinlemezdik?
Arabesk, neden dinlemiyorsak ondan.
Oysa gençlik pop dinlemiyor muydu?
Olsundu.
Onlar küçük burjuvaydı.
Sanki küçük burjuvalar ve gençler cephelerimizin asli unsurları değillermiş gibi.
Neyse daha fazla uzatmayacağım.
Film biraz önce bitti.
Bense filmi izlerken bunları yazdım kafamda.
Çıkışında, halkın çocuklukdan itibaren yaşadığı acılar vardır arabeskin temasında, gerçeğinde.
Ve bizim de, ideolojilerimiz ne kadar bilimsel temellere oturursa otursun, halkın acılarıyla yoğrulmuşlardır, çocukluktan itibaren.
Aylan bebeği hatırlayın burada ve diğer bebekleri...
Halkın acıları gerçek acılar, arabeskle ifade edilmişler,
Blues, Retb, Rap, Hip-Hop ve yüzlerce varoş müziği...
Bizimkiler ise yaratılanlar.
Gerçek ama çoğu kez dışımızdakiler.
Kendimi acılar içinde yanmış zannederdim şu filmi izleyene kadar.
Ama herkes yanarmış aslında.
En sıradan görüneni bile.
Acının içinde doğmuş olanla, acıları çözmek üzere davet edenler aynı...
Şu filmi izledim saygım kat kat arttı.
Tesadüf, sanatçıyı tanıyan bir dostum aradı tam filmin sonlarına doğru.
'Filmi izliyordum' dedim.
'Çok özel bir insandi, çok iyiydi. Parayla hiç işi olmazdı. Kendisine kötülük yapanlara bile sevgiyle yaklaşırdı' dedi sevgili devrimci dostum.
'Dertlerinden uzaklaşmak için içerdi ve o zaman dağıtırdı, kendini bilmezdi'
'Sevdası sevdaydı, sanatı sanattı.' diye ilâve etti.
Çok saygı duydum çok.
Arabeskine, arabeskçisine…
Lakabı babaydı ve halkı yakıştırmıştı
MÜSLÜM BABA
16.11.2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KANDIRA'LI BİR ÇİNGEN - MUSTAFA KANDIRALI - YAZI

MİLİTARİZM, ASKERİ DARBELER, DEVRİMLER - YAZI - SİYASİ

MOMMY MOMMY - YAZI

DAHA 13 KERE İNTİHAR EDEBİLİRSİN - YAZI

> BABAYIM BEN - ŞİİR

BİR YALAN TAKTİK - İYİ POLİS - YAZI - POLİTİK

HAY BEN BÖYLE TOPLUMUN - KISA YAZI