HAYAT AFFETMEZ
Çok uzun süren bir hikâyeyi (roman denilebilir mi bilmem- çünkü kitaplaştırılmadığı sürece bir kıymet-i harbiyesi yoktur çoğu kez-) sonlandırdım bugün.
Galiba ben değil, hayat sonlandırdı.
Gerçeğe dönüştürdü ve ellerime bıraktı.
Yoğun, konsantre, ama kısacık kısa olarak.
Ardından yine uzun süreli bir başka hıkâyesi başladı hayatımın.
Ömrüm yeter mi bilmem.
Hikâyeler bunca uzun súrer de ve delip geçer de kalplerimizi, gerçekler niçin şok silahı kadar anlık ve etkilidir?
Niçin bir kısa hikâyeden daha kısa?
Her şeyleri anlayabildiğimi iddia eden ben, niçin anlayamadım bunca yıl.
Hikâyeden yaşayıp durmuşum belli ki.
Sevinçler neden hep geçicidir de...
Kalıcıdır acılar.
Yıllar öncesi...
Aynı cezaevi damını paylaştığım sevgili dostum, aynı ideolojik hatta mücadele etmesek de sonuna kadar yoldaşım, değerli şair Yaşar Üstün bir gün şöyle demişti:
'Sen hüzünlerin adamısın'.
O zamanlar hayli gençtim.
Yaşar'in da dediği gibi, oralarda ölüp kalmazsam eğer, daha uzun yıllar hüzünlerle baş etmem gerekeceğini anlamıştım.
Bir sevinç yaşarsınız.
Dolu, dopdolu...
Belki yıllardır...
Ki öyle 3-5 değil, belki 15, belki 20.
Yaşanmamış, yaşanamamış...
Doldurur içinizi.
Bitmezmiş gibi gelir önceleri.
Ama biter.
Yerini acı bir hüzne terkederek hem de.
Bir sevinç yumağı oluşmuşken içinizde, açık ucundan hüzün örmeye başlar hayat.
Affetmez.
Yorumlar
Yorum Gönder