TARİFİ MÜMKÜNSÜZ MUTLULUKLAR… - 10.02.2020 - YAZI

SAMİMİYET, GÜVEN, SAYGI VE SEVGİ…
KARŞILIĞI: TARİFİ MÜMKÜNSÜZ HEYECANLAR,
TARİFİ MÜMKÜNSÜZ MUTLULUKLAR…
Bu yazıyı aslında dün gece, gecenin ilerleyen saatlerinde kaleme alacaktım.
Çünkü aktaracağım konu, dünün yaşanmışlığıydı.
Ancak saatin çok geç olması ve göz kapaklarımın açık kalmak konusunda irademe direnmesi sonucunda, başlık dışında, yazı bu güne kaldı.
Gelelim konumuza.
Şimdi sizlere durup dururken yukarıdaki konularda vaaz verecek değilim.
Hepiniz, hepimiz biliriz ki, en insani değerlerdir bunlar.
Biri bile eksik kalırsa, ‘karşılıklı ilişkilerin de yetersiz olduğunu’ söyleyebiliriz sanırım.
‘İnsan olmanın gereğidir’ desem abartmış olacağım.
Çünkü bu değerlerden nasibini almamış insansı yaratık sayısı maalesef çok fazla günümüzde.
Ve öylesine etkinler ki, dünyanın yönetimi bile onlarda.
Herhangi bir özel gayretim olmadı.
Ancak, sürekli güvenilir bir insan olarak algılandım çevremde.
Öyleydim veya değildim, doğrudur ya da yalandır bilmiyorum.
Ama ‘öyle algılandığım’ doğrudur.
Bu durum, her zaman çok gurur verici duygularla yansımasını bulmuş olsa da kalbimde, ara ara davranışlarımın kısıtlanmasına da neden olmadı değil.
Karşı tarafın güvenini zedeleme korkusu, sürekli bir temkinli davranma gereğine zorladı beni.
Bu nedenle, ‘özgürlüğümün bile kısıtlanmış olduğunu’ söyleyebilirim zaman zaman.
Ama her ne olursa olsun, güvenilir bir insan olmak, en azından eşim, çocuklarım ve yakın çevremdeki insanlar açısından bir gurur kaynağı teşki etti hep.
Belki de ben öyle sanıyorum.
Onlara sormak gerek.
Bilesiniz ki, bu yazdıklarım kendime övgü değildir.
Bu yaştan sonra bırakın kendimin kendimi övmesini, başkaca insanların bile övgülerine ihtiyaç duymayacağım açıktır.
İnsanın düşmanının bile verdiğiniz söze güvenmesi, dosta reva görülmeyen söz ve davranışların düşmana bile reva görülmeyeceğinin bilinmesi, bu güvenin oluşmasındaki en önemli etkenlerden biridir sanırım.
Bütün bunları niçin dile getirdiğimi, sıkılmayıp yazının devamını okursanız anlatacağım.
Güvenin yaratılmasında samimiyet çok önemli bir yer tutuyor.
Genellikle karşı taraf açısından, ne söylediklerinizden ve nasıl ifade ettiğinizden ziyade, söylediklerinizin içtenliği, doğruluğu; yani samimiyetiniz çok önem teşkil ediyor.
Samimiyet barındırmayan aşkların, dostlukların, arkadaşlıkların, insan ilişkilerinin uzun süreli olması mümkün değil zaten.
Çünkü samimiyetsizlik beraberinde sahteciliği ve yalanları da getiriyor ki, bu da ilişkinin bir noktasında patlak veriyor ve ilişkiler zorunlu olarak sona eriyor.
Peki samimiyet ve güven neyi yaratıyor?
Saygıyı ve giderek sevgiyi.
Bunlar da hayatın ve insanoğlunun en önemli değerleri değil mi?
Hayatımız saygı görmek ve sevilmek çabalarıyla geçiyor.
Bazıları ister istemez sahteleriyle idare etmek zorunda kalırken, bazıları ise kalplerini bu duyguların ihtişamıyla doldurup taşırıyor.
Dün bir toplantıdaydım.
Tam onbeş kadından oluşan bir kadın grubunun ev toplantısında.
Ayten’imin vefatıyla birlikte bu tür toplantılara yabancı değilim aslında.
Onun yerine beni çağırırlar.
Pasta, börek-çörek, çay…
Ve büyük bir keyifle muhabbet.
Ancak bu denli kalabalık olmazdı öncekiler.
En fazla dört-beş kişi…
Oysa bu kez gittiğim evin kapısından bakınca gördüm ki, içerisi tıklım tıklım.
‘Biraz tedirgin olmadım’ dersem yalan olacak.
Önce pek girmek istemedi ayaklarım içeri.
‘Bir çıkıntılık teşkil etmeyeyim aranızda’ diyerek itiraz ettim.
Ama çekiştirilmek suretiyle içeri alındım.
Hayatımda ilk defa böyle geniş kapsamlı bir kadın-ev toplantısının içinde buluverdim kendimi.
Ama bilirsiniz, düsturum şudur: ‘Kadınla muhabbetlerinde tek cins olacaksın. Ve dahi davranışlarında elbette.’
Tanımadığım yaklaşık sekiz kadar hanıma kendimi tanıttım: ‘Ben Ayten. Ayten’in eşi Ayten.’
Çünkü bu ortamda olmamın en önemli sebebi Ayten’dir.
Arkadaşları benim şahsımda yaşatırlar halâ onu.
Neyse…
Bir masa inanılmaz.
Hanımların elleriyle hazırladıkları neler neler…
Aralarında erkek olduğunu hissettirmeden kadınlara, bir muhabbet…
Kısıtlamasız.
Şimdi söyleyin, mümkünsüz mutluluk değil de nedir bu?
Hayatımda gerçekten çok önem verdiğim iki konu oldu.
Birincisi çocukların beni sevmesi ki, son bir örneği sizlerle paylaşıyorum bir süredir.
Bu konuda vicdanımın hiç yormadığını söyleyebilirim kalbimi ve zihnimi.
Ve ikincisi kadınların bana yönelik saygısı.
Dikkat edin ‘sevgisi’ demiyorum.
Saygısı.
Saygı nasıl oluşuyordu?
Samimiyet ve güven ile.
Elbet erkek dostlarımdan da aynı karşılıkları çok gördüm bu güne kadar.
Ama lâf aramızda, nasıl değerlendirdikleri pek de umrumda olmadı açıkçası.
Egemen cins, egemendir sonuçta.
Genelde erkeğin zihin yapısında kültürel, eğitsel, politik bir Ekim devrimi gerekiyor kadını anlayabilmesi için.
Konudan konuya atlıyorum.
Olsun.
Sohbet ediyoruz samimice.
Ben çok tanrılı bir yaratığım dostlar.
Pek çoğunuz haklı olarak buna tepki duyabilir.
Ama öyleyim.
Tanrılarım kadınlar ve çocuklardır benim.
Ayten’im şöyle derdi: ‘Tanrısı çocuklarıdır Kudret’in.’
Mütevazilikten sanırım.
Kendisini katmazdı yavrum.
Ah ne mümkünsüz bir mutluluktur bu.
İnsanın tanrıları tarafından güvenilir bulunması.
Sayılması.
Ve sevilmesi belki.
Ne mümkünsüzdür.
Ne mümkünsüzdür.
Yine de mümkünü oluyormuş demek ki.
Sevgiyle..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KANDIRA'LI BİR ÇİNGEN - MUSTAFA KANDIRALI - YAZI

MİLİTARİZM, ASKERİ DARBELER, DEVRİMLER - YAZI - SİYASİ

MOMMY MOMMY - YAZI

DAHA 13 KERE İNTİHAR EDEBİLİRSİN - YAZI

> BABAYIM BEN - ŞİİR

BİR YALAN TAKTİK - İYİ POLİS - YAZI - POLİTİK

HAY BEN BÖYLE TOPLUMUN - KISA YAZI