> GÜN GELİR DİLLENİR SIRDAŞ SUSKUNLUKLAR - 20.10.2019 - YAZI
Yine de hepimizin hayatında, pek çok gizem hayatiyetini sürdürecektir; bedeniyle gömülene kadar.
Bu, insanın tabiatı gereğidir çünkü.
Ne kadar samimi ve aleni olursak olalım, sadece bize ait olan sırlarla doludur kalplerimizin odacıkları.
Kimi acı, kimi utanç veren sırlar…
Hayatımızı bir anafor gibi içine çeken sırlar…
Bu, insanın tabiatı gereğidir çünkü.
Ne kadar samimi ve aleni olursak olalım, sadece bize ait olan sırlarla doludur kalplerimizin odacıkları.
Kimi acı, kimi utanç veren sırlar…
Hayatımızı bir anafor gibi içine çeken sırlar…
Hikâyemiz şöyle:
12 Eylül’ün ağır şartlarıdır.
İşkenceler, kayıplar, idamlar, infazlar…
Ve Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’nin bir hücresidir olayların geçtiği yer.
Ağır mahkumların tutulduğu, 1.90’a 1.90 boyutlarında, ama 4 siyasinin ikâmet ettiği küçücük bir hücre…
Siyasi liderlerin ve idamlıkların tutulduğu…
Bahse konu edeceğimiz dostumuz, öyle siyasi lider ya da idamlıklardan da değildir aslında.
Ancak, dönemin karşı-devrimci gazetelerinden birinde, hakkında çıkan sür-manşet bir haber nedeniyle islâh edilmek üzere gönderilmiştir o hücrelere.
Neler yaşanmıştır o 4 m2’lik mekânda neler?
Düşünmeye bile fırsat tanınmayan, her an işkence, baskı ve şiddetin hüküm sürdüğü, o 52 hücrede, her birey akıl sağlığını koruyabilmenin ve hayatta kalabilmenin binbir yol ve yöntemini keşfetmekte ve direnmektedir ölüme karşı.
Kimi maydonozun yeşilinden, kimi görüşçüsünün iç çamaşırına sıktığı parfümden, kimi mahkemelerde, görüşlerde 3-5 dakika gördüğü çocuğundan, yavuklusundan, kimi siyasi duruşundaki kararlılıktan, kimi şundan-bundan…
Dostumuz da girdiğinden bu yana yazmaktadır zihninde.
A Blok hücrelerine tıkılmadan önce, yani 100 kişilik koğuşlarda 200 kişiyle kaldığı dönem, kağıt ve kalem tedariki söz konusudur ama, hücrelerde bunların hepsi yasaktır.
Haftada bir kez, o da mektup için, idare tarafından kağıt ve kalem dağıtılmakta, sonrasında toplanmaktadır.
Yani pek çok şey öğrenildiği gibi orada, ‘yazıyı zihinde yazmak’ da öğrenilmektedir.
Bir hafta boyunca zihinlerde yazılan yazılar, sonrasında mektuplara aktarılmaktadır.
Tabi mektup ve görüşme yasağı yoksa...
Mektuplara, zihindekilerin tıpkısını aktarmak da mümkün değildir elbette.
Çünkü mektuplar idare tarafından itinayla okunmakta, bazı ‘esirler’ yazdıkları nedeniyle 10 kişilik yıkım mangalarına teslim edilmekte, kaba etleri kapkara oluncaya kadar dövülmektedirler.
Dolayısıyla yazım konusunda da pek çok yöntemler geliştirmektedir siyasiler.
Dostumuz da sürekli zihinsel yazılar yazmaktadır.
Romanlar, öyküler, şiirler tasarlamakta; bazı öyküleri ve hemen bütün şiirleri dışarıya aktarmanın yöntemlerini de hızla geliştirmekte, hatta geliştirmiştir.
Bu, hayata tutunmanın en etkin yoludur.
Bu ölmeye direnmektir..
Dışarıya çıkartılan her yazı ya da şiir, yıkılamayacak bir güç kazandırmaktadır ona.
Faşizm öldürebilecektir belki onu, ama yıkamamıştır, yıkamayacaktır.
Öylesine hayata bağlıdır ki, yaşanan bütün acılara ve kayıplara rağmen…
Kelime kelime, cümle cümle iletmektedir zihninde yazdıklarını mektuplarda.
Kelime ve cümleleri, sıradan mektup yazışmalarının içine serpiştirmekte ve diğer sıradan kelime ve cümlelerin kalabalığında kaybolmasını sağlamaktadır.
Hiç yazılamayacak cümle veya kelimeler varsa eğer, onları da hafızasına almakta ve görüş günleri görüşçülere şifahen aktarmaktadır.
Ve şunu da aktarmaktadır beraberinde: ‘Mektubun hangi satırında, hangi kelime veya cümleler yan yana getirilecek, şiir yada söylenenler bir bütün halinde ortaya çıkartılacaktır.'
Nitekim yöntem başarıyla uygulanmakta ve her sayfası ‘görülmüştür’ damgalı mektuplarla pek çok siyasi ve gündelik şiir ve öykü dışarıya aktarılmaktadır.
Dışarıda ise, dostumuzun ablası bunları bir bütün haline getirmekte ve onun orta okuldan kalma şiir defterine tarihleriyle geçirmektedir.
Yazdığı defter -ki bu defter şimdilerde iyice sararmış ve liğme liğmedir- dostumuzun orta okulda yazdığı çocuksu pek çok şiirin yer aldığı bir defterin kalan boş sayfalarıdır.
Abla hepsini tarihlemekte ve kayda almaktadır.
İşkenceler, kayıplar, idamlar, infazlar…
Ve Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’nin bir hücresidir olayların geçtiği yer.
Ağır mahkumların tutulduğu, 1.90’a 1.90 boyutlarında, ama 4 siyasinin ikâmet ettiği küçücük bir hücre…
Siyasi liderlerin ve idamlıkların tutulduğu…
Bahse konu edeceğimiz dostumuz, öyle siyasi lider ya da idamlıklardan da değildir aslında.
Ancak, dönemin karşı-devrimci gazetelerinden birinde, hakkında çıkan sür-manşet bir haber nedeniyle islâh edilmek üzere gönderilmiştir o hücrelere.
Neler yaşanmıştır o 4 m2’lik mekânda neler?
Düşünmeye bile fırsat tanınmayan, her an işkence, baskı ve şiddetin hüküm sürdüğü, o 52 hücrede, her birey akıl sağlığını koruyabilmenin ve hayatta kalabilmenin binbir yol ve yöntemini keşfetmekte ve direnmektedir ölüme karşı.
Kimi maydonozun yeşilinden, kimi görüşçüsünün iç çamaşırına sıktığı parfümden, kimi mahkemelerde, görüşlerde 3-5 dakika gördüğü çocuğundan, yavuklusundan, kimi siyasi duruşundaki kararlılıktan, kimi şundan-bundan…
Dostumuz da girdiğinden bu yana yazmaktadır zihninde.
A Blok hücrelerine tıkılmadan önce, yani 100 kişilik koğuşlarda 200 kişiyle kaldığı dönem, kağıt ve kalem tedariki söz konusudur ama, hücrelerde bunların hepsi yasaktır.
Haftada bir kez, o da mektup için, idare tarafından kağıt ve kalem dağıtılmakta, sonrasında toplanmaktadır.
Yani pek çok şey öğrenildiği gibi orada, ‘yazıyı zihinde yazmak’ da öğrenilmektedir.
Bir hafta boyunca zihinlerde yazılan yazılar, sonrasında mektuplara aktarılmaktadır.
Tabi mektup ve görüşme yasağı yoksa...
Mektuplara, zihindekilerin tıpkısını aktarmak da mümkün değildir elbette.
Çünkü mektuplar idare tarafından itinayla okunmakta, bazı ‘esirler’ yazdıkları nedeniyle 10 kişilik yıkım mangalarına teslim edilmekte, kaba etleri kapkara oluncaya kadar dövülmektedirler.
Dolayısıyla yazım konusunda da pek çok yöntemler geliştirmektedir siyasiler.
Dostumuz da sürekli zihinsel yazılar yazmaktadır.
Romanlar, öyküler, şiirler tasarlamakta; bazı öyküleri ve hemen bütün şiirleri dışarıya aktarmanın yöntemlerini de hızla geliştirmekte, hatta geliştirmiştir.
Bu, hayata tutunmanın en etkin yoludur.
Bu ölmeye direnmektir..
Dışarıya çıkartılan her yazı ya da şiir, yıkılamayacak bir güç kazandırmaktadır ona.
Faşizm öldürebilecektir belki onu, ama yıkamamıştır, yıkamayacaktır.
Öylesine hayata bağlıdır ki, yaşanan bütün acılara ve kayıplara rağmen…
Kelime kelime, cümle cümle iletmektedir zihninde yazdıklarını mektuplarda.
Kelime ve cümleleri, sıradan mektup yazışmalarının içine serpiştirmekte ve diğer sıradan kelime ve cümlelerin kalabalığında kaybolmasını sağlamaktadır.
Hiç yazılamayacak cümle veya kelimeler varsa eğer, onları da hafızasına almakta ve görüş günleri görüşçülere şifahen aktarmaktadır.
Ve şunu da aktarmaktadır beraberinde: ‘Mektubun hangi satırında, hangi kelime veya cümleler yan yana getirilecek, şiir yada söylenenler bir bütün halinde ortaya çıkartılacaktır.'
Nitekim yöntem başarıyla uygulanmakta ve her sayfası ‘görülmüştür’ damgalı mektuplarla pek çok siyasi ve gündelik şiir ve öykü dışarıya aktarılmaktadır.
Dışarıda ise, dostumuzun ablası bunları bir bütün haline getirmekte ve onun orta okuldan kalma şiir defterine tarihleriyle geçirmektedir.
Yazdığı defter -ki bu defter şimdilerde iyice sararmış ve liğme liğmedir- dostumuzun orta okulda yazdığı çocuksu pek çok şiirin yer aldığı bir defterin kalan boş sayfalarıdır.
Abla hepsini tarihlemekte ve kayda almaktadır.
İdareyle, MİT'le anlaşanlar da az değildir bu arada.
İdare zayıf bulduklarına çengel atmakta, ispiyonculuk yapması halinde bazı taahhütlerde bulunmaktadır; bazılarını da MİT ajanlarıyla buluşturmaktadır.
O nedenle dostumuz da çok ihtiyatlı davranmakta, ne zihnindeki yazılanlardan, ne yönteminden kimselere bahsetmemektedir.
Şiirler yüzleri bulmuştur.
Dostumuz bazı mektuplarda 2-3 şiir birden aktarmakta, ahmak cahiller olaya uyanmamaktadır.
Bunların pek çoğu da siyasi içerikli, ‘sakıncalı’ şiirlerdir aslında.
İdare zayıf bulduklarına çengel atmakta, ispiyonculuk yapması halinde bazı taahhütlerde bulunmaktadır; bazılarını da MİT ajanlarıyla buluşturmaktadır.
O nedenle dostumuz da çok ihtiyatlı davranmakta, ne zihnindeki yazılanlardan, ne yönteminden kimselere bahsetmemektedir.
Şiirler yüzleri bulmuştur.
Dostumuz bazı mektuplarda 2-3 şiir birden aktarmakta, ahmak cahiller olaya uyanmamaktadır.
Bunların pek çoğu da siyasi içerikli, ‘sakıncalı’ şiirlerdir aslında.
12 Eylül cunta yönetimi pek çok gazete, dergi ve yayını yasaklamıştır.
Ancak bir sanat dergisi vardır ki, geniş kitle desteği ve etkisi nedeniyle kapatılamamıştır.
Günün şartlarında hayatiyetini sürdüren ve hemen bütün anti-faşistlerin takip edip, okudukları çok saygın bir dergidir.
Genel Yayın Yönetmeni de, dostumuzun son yıllarda yolları ayrılmış olsa da, siyaseten yoldaşıdır.
Yolları ayrılmıştır ama, faşizme karşı dirençleri aynıdır.
Bu şahıs daha sonraları çok iyi ve tanınan, saygın bir karikatürist ve sözüne çok güvenilen bir eleştirmen olarak kabul ettirecektir kendisini kitap sever topluma ve tüm o camiaya.
Dostumuzun şiirler yazdığını öğrenmiştir.
Ve ulaşıp ablaya, şiir defterini almıştır.
Her hafta bir şiiri yayınlanmaktadır dostumuzun dergide; tarihli, imzalı olarak ve yer belirtilerek.
Dergi cezaevine girememektedir ama, aktarılanlar kadarıyla, bu durum müthiş coşku ve sevinç yaratmaktadır dostumuzda,
Sadece dostumuzda mı, öğrenen bütün esirlerde.
Sıkıca bağlamaktadır hayata, pranga gibi sımsıkıca…
Sabra Şatilla katliamına ilişkin, Hiroşima-Nagazaki’ye atılan atom bombalarına ilşkin, cezaevindeki baskılara ilişkin vb. şiirler yayınlanmaktadır; 'Cezaevinden gönderilenler' başlığı altında.
Dostumuz gururla çıkmaktiadır duruşmalara ve hücresine gururla dönmektedir.
Kalbinin derinliklerinde hissetmektedir, izleyicilerin gözlerindeki sevinçleri.
Coşmaktadır, coşmaktadır, coşmaktadır; kanatlanıp uçmaktadır hücresinden özgürlüğüne doğru.
Prangalara rağmen, kelepçelere rağmen, demir parmaklıklara rağmen ve darlığına rağmen hücrenin özgürdür; özgürce yazmakta, beyninin öldürülmesine geçit vermemektedir.
Ancak bir sanat dergisi vardır ki, geniş kitle desteği ve etkisi nedeniyle kapatılamamıştır.
Günün şartlarında hayatiyetini sürdüren ve hemen bütün anti-faşistlerin takip edip, okudukları çok saygın bir dergidir.
Genel Yayın Yönetmeni de, dostumuzun son yıllarda yolları ayrılmış olsa da, siyaseten yoldaşıdır.
Yolları ayrılmıştır ama, faşizme karşı dirençleri aynıdır.
Bu şahıs daha sonraları çok iyi ve tanınan, saygın bir karikatürist ve sözüne çok güvenilen bir eleştirmen olarak kabul ettirecektir kendisini kitap sever topluma ve tüm o camiaya.
Dostumuzun şiirler yazdığını öğrenmiştir.
Ve ulaşıp ablaya, şiir defterini almıştır.
Her hafta bir şiiri yayınlanmaktadır dostumuzun dergide; tarihli, imzalı olarak ve yer belirtilerek.
Dergi cezaevine girememektedir ama, aktarılanlar kadarıyla, bu durum müthiş coşku ve sevinç yaratmaktadır dostumuzda,
Sadece dostumuzda mı, öğrenen bütün esirlerde.
Sıkıca bağlamaktadır hayata, pranga gibi sımsıkıca…
Sabra Şatilla katliamına ilişkin, Hiroşima-Nagazaki’ye atılan atom bombalarına ilşkin, cezaevindeki baskılara ilişkin vb. şiirler yayınlanmaktadır; 'Cezaevinden gönderilenler' başlığı altında.
Dostumuz gururla çıkmaktiadır duruşmalara ve hücresine gururla dönmektedir.
Kalbinin derinliklerinde hissetmektedir, izleyicilerin gözlerindeki sevinçleri.
Coşmaktadır, coşmaktadır, coşmaktadır; kanatlanıp uçmaktadır hücresinden özgürlüğüne doğru.
Prangalara rağmen, kelepçelere rağmen, demir parmaklıklara rağmen ve darlığına rağmen hücrenin özgürdür; özgürce yazmakta, beyninin öldürülmesine geçit vermemektedir.
Zaman böylece akıp geçecektir bir süre.
Ancak bir gün duruşmaya çıktığında, tuhaf bakışlarıyla karşılaşır izleyici ve avukatların.
Herkes ona endişeyle bakmakta, sanki sessizce sorular yöneltmektedirler.
Böylece sıkıntılı birkaç gün geçer görüş gününe kadar.
Ve öğrenir ki, dergi onun orta okul birlerde yazdığı bir şiiri, Mamak’tan gönderilmiş gibi yayınlamış ve altına tarih de atmamıştır.
Çok saçma bir çocuksu aşk şiiridir yayınlanan.
Defterin en başındaki şiirdir bu.
Arabeskten arabesk, yıkık ve yılgın bir çocuk aşk şiiridir.
Çünkü aşıktır çocuk dostumuz o yıllarda.
Birden her şey tersine döner, dünya tersine döner; zihni bulanıklaşır dostumuzun.
O çocuk şiirindeki gibi yıkıktır artık ve korkunç bir utanç duymaktadır.
Dergi izleyicileri tarihsiz yayınlandığı için ve haklı olarak şiirin ‘Mamak hücrelerinden gönderildiğine’ hükmetmişler ve ‘dostumuzun delirdiğini ya da büyük bir baskı altında o şiiri dergiye gönderdiğini’ düşünmüşlerdir.
Dostumuz ise intiharı bile düşünmüştür o günlerde ciddi ciddi; insanların bakışlarıyla bir daha karşılaşmamak için.
Yazı hayatı bitmemiştir ama, yayın hayatı bitmiştir artık.
Olayın aslı-astarı da şöyledir ki, dostumuzun yaşadıklarını kat be kat arttırmış, başkaları için yazmak fikrini beton kalıpların altına gömmesine neden olmuştur:
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Mamak Askeri Cezaevi ve Tutukevi’nden gelen şiirleri fark etmiş ve konuyu derinlemesine araştırmaktadır.
Dergiyi kapatmakla tehdit etmektedir.
Dergi ise savunmasında, ‘amaçlarının siyasi şiirler yayınlamak olmadığını, sıradan şiirleri yayınladıklarını da’ öne sürmüş ve benim o şiirimi yayınlayarak sıkıyönetim komutanlığına sunmuştur.
‘Bakınız aynı adam böyle şiirler de gönderiyor cezaevinden' demiştir.
Ancak bir gün duruşmaya çıktığında, tuhaf bakışlarıyla karşılaşır izleyici ve avukatların.
Herkes ona endişeyle bakmakta, sanki sessizce sorular yöneltmektedirler.
Böylece sıkıntılı birkaç gün geçer görüş gününe kadar.
Ve öğrenir ki, dergi onun orta okul birlerde yazdığı bir şiiri, Mamak’tan gönderilmiş gibi yayınlamış ve altına tarih de atmamıştır.
Çok saçma bir çocuksu aşk şiiridir yayınlanan.
Defterin en başındaki şiirdir bu.
Arabeskten arabesk, yıkık ve yılgın bir çocuk aşk şiiridir.
Çünkü aşıktır çocuk dostumuz o yıllarda.
Birden her şey tersine döner, dünya tersine döner; zihni bulanıklaşır dostumuzun.
O çocuk şiirindeki gibi yıkıktır artık ve korkunç bir utanç duymaktadır.
Dergi izleyicileri tarihsiz yayınlandığı için ve haklı olarak şiirin ‘Mamak hücrelerinden gönderildiğine’ hükmetmişler ve ‘dostumuzun delirdiğini ya da büyük bir baskı altında o şiiri dergiye gönderdiğini’ düşünmüşlerdir.
Dostumuz ise intiharı bile düşünmüştür o günlerde ciddi ciddi; insanların bakışlarıyla bir daha karşılaşmamak için.
Yazı hayatı bitmemiştir ama, yayın hayatı bitmiştir artık.
Olayın aslı-astarı da şöyledir ki, dostumuzun yaşadıklarını kat be kat arttırmış, başkaları için yazmak fikrini beton kalıpların altına gömmesine neden olmuştur:
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Mamak Askeri Cezaevi ve Tutukevi’nden gelen şiirleri fark etmiş ve konuyu derinlemesine araştırmaktadır.
Dergiyi kapatmakla tehdit etmektedir.
Dergi ise savunmasında, ‘amaçlarının siyasi şiirler yayınlamak olmadığını, sıradan şiirleri yayınladıklarını da’ öne sürmüş ve benim o şiirimi yayınlayarak sıkıyönetim komutanlığına sunmuştur.
‘Bakınız aynı adam böyle şiirler de gönderiyor cezaevinden' demiştir.
Lânet olsun kendinizi kurtarmak için, insan hayatını bu denli değersizleştiren korkularınıza…
Lânet olsun direnmeye ve direnene saygı ve destek yerine, direneni gömme anlayışlarınıza…
Lânet olsun dergilerinize ve kitaplarınıza…
Lânetlerim olsun…
Lânet olsun direnmeye ve direnene saygı ve destek yerine, direneni gömme anlayışlarınıza…
Lânet olsun dergilerinize ve kitaplarınıza…
Lânetlerim olsun…
Yorumlar
Yorum Gönder